EYLENCENİN TEK ADRESİ
 
  İletişim
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  ANA SAYFA
  TC KİMLİK NO SORGULAMA
  GAZETE
  KUTLU DOĞUM HAFTASI
  ANKETLER
  UYARILAR!
  ATATÜRK HAFTASI
  OKUL
  CUMHURİYET
  canım ülkem
  çanakkale haftası
  dışardan haberler
  gençlige hitabe
  ilğinçler
  özlü sözlerden bazıları
  tekerlemeler
  bilmece
  istiklal marşı
  atatürk resimleri
  ormanın yararları
  garip yasaklar
  OZCAN SİTE
  maniler
  ilğinç bilğiler
  güzel antalya
  gaziler haftası
  kütüphane haftası
  ögretmenler günü
  çocuk günü
  çocuk bayramı
  türk dil bayramı
  ÖSS'DE HATALI SORU
  AHİLİK HAFTASI
  BİLİM HAFTASI
  CÜZZAM HAFTASI
  DEPREM HAFTASI
  ÇİFTÇİLER HAFTASI
  DÜNYA SU GÜNÜ
  TİYATRO HAFTASI
  ENERJİ TASSARRUFU HAFTASI
  GAZİLER HAFTASI
  HEMŞİRELER HAFTASI
  MEVLANA
  POLİS HAFTASI
  100 TEMEL ESER
  AKDENİZ
  ÇOCUK DAVRANIŞLARI
  AŞK ŞİİRLERİ
  ANLAMLI SÖZLER
  MSN SÖZLERİ
  FENERBAHÇE
  GALATASARAY
  BEŞİKTAŞ
  ANTALYA
  ALANYA
  TRABZON
  ÖĞRETMEN ATAMALARI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  ÖNEMLİ BULUŞLAR
  TATİL GÜNLERİ
  ENERJİ TASARRUFU
  ORMANLA İLĞİLİ BİLĞİLER
  ORMANLARI KORUYALIM
  SORU VE CEVAPLAR
  SULARI KORUYALIM
  MEB KANUNLARI
  BAZI KİTAP ÖZETLERİ
  M.AKİF ERSOY
  BAŞARISIZLIK YOK
  ATATÜRK KRONOLOJİSİ
  GENÇLİĞİN ATAYA CEVABI
  ÇOCUK SÖZLERİ
  ÖĞRETMENLİK NEDİR?
  ÖĞRENCİLERİN YAPILACAKLAR
  MEB BİRİMLERİ
  MEMUR MAAŞLARI
  TURUZİM HAFTASI
  İSTANBUL'UN FETHİ
  NATO GÜNÜ
  STANDARTLAR HAFTASI
  BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR TARİHLERİ
  VEREM HAFTASI
  SAKATLAR HAFTASI
  OSMANLI DEVLETİ
  FRANSA
  HOLLANDA
  AMERİKA
  RUSYA
  BREZİLYA
  İTALYA
  İNGİLTERE
  ALMANYA
  PORTEKİZ
  İSVİÇRE
  JAPONYA
  ARJANTİN
  TÜRKİYE
  YUNANİSTAN
  ÇEK CUMHURİYETİ
  KOMİK FORMULA 1
  KOMİK ÜRÜN TALİMATLARI
  KOMİK HALI SAHA TİPLERİ
  KOMİK İSTANBUL TARFİK KURALLARI
  KOMİK MAHKEME DİALOĞLARI
  ÖĞRENCİ SÖZLÜĞÜ
  BİLGİSAYAR ATASÖZLERİ
  GEÇMİŞTEKİ SÖZLER
  ÇÖP DÖKME UYARILARI
  ÖĞRENCİ EL SÖZLÜĞÜ
  EN ÇOK SÖYLENEN YALANLAR
  KOMİK İSİMLER
  SİGARANIN FAYDALARI
  CV ÖRNEGİ
  ÖĞERTMEN DİYALOGLARI
  ÖSYM SORULARI
  CEVAPSIZ SORULAR
  SINAVLARDA VERİLEN CEVAPLAR
  SBS HABERİ
  TDK
  SINAV PERİŞAN ETTİ
  KKTC
  UKRAYNA
  HİNDİSTAN
  HIRVATİSTAN
  KANADA
  DANİMARKA
  NORVEÇ
  BOSNA HERSEK
  MALTA
  GÜL
  PARA
  BİLGİSAYAR
  ÖNEMLİ HASTALIKLAR
  ELEKTRİK
  IŞIK
  GAZİPAŞA SPOR
  SİVASSPOR
  TRABZONSPOR
  KAYSERİSPOR
  BURSASPOR
  DENİZLİSPOR
  ANKARASPOR
  ÇAYKUR RİZESPOR
  ANTALYASPOR
  KAYSERİ ERCİYES SPOR
  VESTEL MANİSA SPOR
  ALANYASPOR
  KONYASPOR
  KASIMPAŞASPOR
  İ.B.Ş.BELEDİYESPOR
  GENÇLERBİRLİĞİ OFTAŞ SPOR
  TENİS
  BASKETBOL
  FUTBOL
  YÜZME
  HENTBOL
  MASA TENİSİ
  HOKEY
  OKÇULUK
  GOLF
  VOLEYBOL
  OYUNLAR
  YENİ OYUNLAR
  GAZETE HABERLERİ
  DİNİ BÖLÜM
  MÜZİK HABERLERİ
  AŞK ÖLÇER
  SOHBET
  PROGRAMLAR
  MAÇ SONUÇLARI
  T.T. FATURA SORGULAMA
  ÜLKE MAÇLARI
  İNGİLİZCE TÜRKÇE SÖZLÜK
  BURÇLAR
  İL İL TÜRKİYE
  SİNEMA
  PSİKOLOJİ
  SPOR
  OYUN SİTELERİ
  TV PROGRAMLARI
  KURAN DİNLE
  SÖZLÜK
  KOMİKLER
  VAR MISIN YOK MUSUN OYUNU
  SANTRANÇ OYNA
  MP3 İNDİR
  İSİM SÖZLÜĞÜ
  MEB HABERLER
  PEYGAMBER TARİHİ
  PUZZLE
  BASKETBOL HABERLERİ
  ŞİİR
  BİLMECELER
  KİLO HESAPLAMA
  BİLĞİ YARIŞMASI
  NAMAZ VAKİTLERİ
  YAZARLAR
  99 DİLDE AŞK
  ŞİİR DİNLE
  BEBEK İSİMLERİ
  HUKUK
  KARIŞIK OYUNLAR
  KARIŞIK
  SLAYTLAR
  MP3 DİNLE
  ÇİZGİ FİLM
  SÜPER OYUNLAR
  KAMERALI SOHBET
  VİDEOLAR
  VİP GİRİŞİ
BAZI KİTAP ÖZETLERİ

Afacanlar Çetesi

Yazar : Necati Cumalı / Yayınevi : İnkilap Kitabevi

Çok umutluydu Urla’nın tütüncü halkı bu yılki tütün fiyatlarının yüksek olacağına inanıyorlardı. Bizim acemi aşık Ferit’ te. Binnaz’la evlenmek için gerekli olacak parayı bütün bir yılını verdiği tütünü satarak kazanacaktı. Eğer tahmin ettiği gibi fiyatlar yüksek olursa ahım şahım bir düğün yapacaktı.

Tütünler ambarlarda, köylüler ise sigara tümanından göz gözü görmeyen kahve köşelerinde bekliyorlardı. Buldukları eski bir radyo ile sabahtan akşama kadar haber bültenlerini dinliyorlardı. Kendi aralarında tahmini fiyatlar belirliyorlar ve sevinçten neredeyse uçuyorlardı. Köyün yaşlıları ise bir köşeye çekilmiş gençlerin haline acır bir tavırla oturuyorlardı.

Piyasanın acılmassına az bir zaman kala tütün eksperleri kasabaya gelmeye başlamışlardı. Onların gelmesi ile birlikte kasabada kısa süreli de olsa bir hareketlenme oldu. Kasaba doktoru’da tütün piyasasına atılmıştı.

Urlaya tayini çıkmasından sonra tütüncülükte iyi para var diyerek bu işe atılır. Doktorun piyasaya atılış sebeblerinden biriside karısının çok paragöz olmasıdır. Sürekli kumar oynayan boşa para harcayan karısından gizli olarak para biriktiriyordu.

Piyasanın acılmasına bir gün kala kasabada fırtınalar kopuyordu. Durum çylesine vahimdi ki kahvedeler artık 24 saat hizmet vermeye başlamıştı. Tütün sahiplerinin hepsinin uykusuzluktan gözleri şişmişti. Son günlerde çıkan birkaç karamsar haber köylünün bütün hayallerini alt üst etmişti. Ortam öylesine gergindiki kırk yıllık arkadaşlar bile en küçük bir laftan alınıyorlardı.

O büyük sabah geldiğinde bütün tütüncüler tekelin önünde toplanmiş tütün fiyatlarının açıklanmasını bekliyorlardı. Tütün eksperi beklenen fiyatları açıkladı. Açıklanır açıklanmaz büyük bir uğultu kopmştu. Eksper beklenen fiyatın yarısını söylemişti. Daha sonra daha önceden hiç planlanmış olmamasına karşın halkta toplu bir ayaklanma oldu. Kimse tütününü satmayacaktı.

Büyük bir direniş doğdu bu direniş öylesine büyüktüki bütün Ege bu dirernişe destek vermişti. Direniş büyüktü ama güçlü değildi. Onlarda biliyordu ki böylesine büyük bir direnişi organize olmadan sürdüremezlerdi.

Bütün Egeliler tütününü satınca bizim Ulalılarda tütünlerini ucuza satmak zorunda kaldılar. Akıllanmışlardı artık en kısa zamanda bir örgüt kuracaklardı. Bu sayade alıcılarla masaya oturup en azından kendi dertlerini anlatabilecek bir kapı bulacaklardı




Öğrenmeyi Öğrenmek

Yazar : Ramazan YILDIRIM / Yayınevi : .

1. ÖĞRENMEK VEYA BİLMEK NEDİR? :

Öğrenmenin amacı kişiye, konuya veya şartlara bağlı olarak değişir. Bununla beraber bir takım genellemeler yapmak mümkündür. İhtiyaçlarımızı karşılamak, etkinliğimizi arttırmak, koşullara daha iyi uyum sağlayabilmek, potansiyelimizi tümüyle kullanmak gibi sebeplerle bilgi, beceri ve davranışları kazanmak isteriz.

Bazılarımız sahip oldukları kısıtlı bilgiyi kolaylıkla kullanabilirken bazılarımız daha fazla birikime sahip olmalarına rağmen bilgilerinden gerektiği gibi yararlanamaz hatta bilgiyi aynı düzeyde kullanabilecek iki kişiden birisi bunu yaşamının doğal bir parçası haline getirirken diğeri sadece mecbur kalınca kullanır veya hiç kullanmaz. Deneyim olamadan bilgi beceriye dönüşmez. Öte yandan bilgiye dönüştürülemeyen deneyim tarihi tekerrür ettirir. Deneyim düşüncenin,düşünce ise eylemin çocuğudur. En kısa zamanda elde ettiğimiz en basit bilgileri bile belirli süreci tanımlayarak öğreniriz.

2. NASIL ÖĞRENİYORUZ? :

En kısa zamanda elde ettiğimiz en basit bilgileri bile belirli bir süreci tamamlayarak öğreniriz. Bu süreçler gözlem ve algılama, anlama ve yorumlama, uygulama ve sınama, yansıtmadır. Öğrenme çizgisel değil dairesel bir süreçtir. Gözlem ve algılama aşamasında öğretenin tutumu ve kullandığı araç gereçler önemli bir rol oynar. Çoğu zaman konuyu ne kadar iyi anladığımızı uygulama esnasında öğreniriz. Öğrenmeye çalışılan konu şekil, grafik veya resim gibi görsel sembollerle birleştirilmelidir. Mümkünse renkli kalemler kullanılır. Böylece yaratıcı ve mantıksal fonksiyonların birbirini desteklemesi sağlanmış olur. Öğrenmek istenilen konu anlamlı gruplara ayrılmalı ve bu gruplar arasındaki ilişkiler görsel olarak sergilenmelidir. Konuyla ilgili örnek bulmaya çalışılmalı, gerekirse hayali örnek verilmelidir. Nesne ve olayların farklı boyutları arasında çarpıcı ve akılda kalacak ilişkiler kurulmalıdır.

Sülfirik Asitin “Hasan İki Salak Osman Dört” şeklinde ezberlendiği gibi. Herhangi bir zamanda hatırlamak istediğimiz bir şeyi aynı anda gelişen başka bir olayla ilişkilendirebiliriz. Örneğin; İş dönüşünde almak istedi- ğimiz bir şey araba, yol veya yolda göreceğiniz bir nesne ile ilişkilendi-rilebilir.

3. ÖĞRENMENİN YÖNTEM VE ARAÇLARI :

Bir konuyu öğrenmeye başlamadan önce amaç netleştirilmelidir. Amacı bilmk üç nedenden dolayı öğrenme etkinliğini arttırır. Birincisi, amaç yol gösterir uygun araç ve yöntemlerin seçilmesini sağlar. İkincisi, amaç ve bu amacın gerçekleştirildiğinde ulaşılacak sonucu bilmek kişiyi motive eder. Üçüncüsü, başarılar ancak amaçlara ne kadar ulaşıldığıyla ölçülebilir. Kolaydan zora doğru bir sırayla öğrenmeye çalışılmalıdır. İyi ustalar çıraklarını yetiştirirken bu kurala dikkat ederler.Bütünü görmeden parçaları öğrenemez veya en azından bu bilgiden yararlanamazsınız. Öğrenme bireyseldir. Sürecin her aşamasına aktif bir şekilde katılmazsa-nız öğrenemezsiniz. Her konu aynı hızla öğrenilemez ve herkes aynı hızla öğrenemez. Öğrenmenin en önemli unsurlarından birisi geri iletim (feedback) veya değerlendirmedir. Zamanında ve gerçekçi bir şekilde yapıldığında öğrenmenin etkinliğini arttırır. Aşırı genelleme ve aşırı basit- leştirme yapmaktan kaçınılmalıdır. Herhangi bir aletin kapağını açıp arı- zalı parçayı değiştirebildiğimiz halde kapağını yeniden kapatamıyorsak “o aleti tamir edecek düzeye gelmiş” sayılmayız. Dikkatlice incelediğimiz-de bir çok konudaki bilgimizin böyle bir bütünlük oluşturmadığını görür-üz. Bunun nedeni öğrenme sürecindeki bütünlüğü sağlayamamış olma-mızdır. Sonuç olarak kavramlar, nesneler veya olaylar arasında benzer-lik kurma becerisi öğrenmenin en önemli unsurlarından birisidir. Emer-son’un “Hayatta rastladığım herkes bir bakımdan bana üstündür. Bu yüzden kendisinden bir şeyler öğrenebilirim.” sözü, örnek aldığımız kişi-nin tutum ve davranışlarının elde ettiği sonuçlar üzerine etkisini “açıkla-yabiliyor” “kendi koşullarımıza uyabiliyor” olmamız gerektiği sonucunu bizlere açıklamaktadır.

4. ÖĞRENMEYİ ÖĞRETMEK :

Ana, baba, öğretmen veya yöneticinin öğrenme sürecine katkısını üç temel gruba ayırabiliriz.

a. Öğrenme sürecini kolaylaştırmak.

b. Psikolojik destek

c. Yöntem ve araç seçimi

Mevlana’nın “Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.” cümlesinden hareketle, öğretenin şu hususlara dikkat etmesi gerekir. Konunun geniş bir alanı kapsayan temel bilgilerini özetlemek, konunun amacını ortaya koymak. Öğrenenin konuyu anlaması için gerekli bilgileri eksiksiz vermek. Öğrenenin kapasitesini aşacak fazla ayrıntılardan kaçınmak gerekmektedir.

Davranışlarımızı belirleyen ilk faktör ihtiyaç ise ikincisi başarıdır. Yani, çabalarımız başarılı olduğunda ihtiyacımızın karşılanacağını, başarısız olduğumuzda ise, doğrudan veya dolaylı bir bedel ödeyeceğimizi bilirsek çaba gösteririz. Hepimizin doğamızdan gelen bir öğrenme dürtüsü veya daha net bir ifadeyle öğrenme arzusu vardır.

Örneğin bir teknisyen parçanın takılacağı makinenin nasıl çalı-şacağını veya ürettiği parçanın makine içindeki rolünü bilmezse başarılı olamaz. Öğretilen konu öğrenme sürecinin başında ve sonunda özetlen-melidir. Beynin yaratıcı ve mantıksal fonksiyonları (resimler ve şekiller kullanmak, grafikler kullanmak, çok renkli kullanım, çarpıcı örnekler kul-lanmak) birlikte kullanılmalıdır. Mizahın öğrenmenin etkinliğini arttıracağı unutulmamalıdır. Anlatım öğrenenin kapasitesine uygun olmalı, aktif ka-tılım sağlanmalı ve başarma arzusu canlı tutulmalıdır.

5. ÖĞRENMENİN KURUMSAL VE TOPLUMSAL BOYUTU :

Öğrenmenin kurumsal ve toplumsal boyutunu üç ana başlık altında toplayabiliriz.

a. Eğitim sistemi

b. Kurumun öğrenme mekanizmaları

c. Toplumun öğrenme mekanizmaları

Eğitim sistemi belkide toplumumuzun en çok üzerinde konuştuğu ama hiç bir ilerleme kaydedemediği bir sorunudur. Bunun nedeni eğitim sisteminin yetersizliği olgusunun herkesin üzerinde rahatlıkla uzlaşabildiği toplumsal bir günah keçisi haline gelmiş olmasıdır. Eğitimi tek başına değil insan davranışını etkileyen psikolojik, ekonomik, kültürel ve diğer unsurlarla birlikte bir bütün olarak düşünmek zorundayız. “Evinin eşiğini temizlemeden komşunun damındaki karlardan şikayet etme” Konfüçyüs’ün bu sözü toplumsal öğrenmenin eğitim sistemiyle sınırlı olmadığını, bireylerin ve kurumların her türlü öğrenme çabasının çeşitli düzeylerde topluma yansıdığını açıklamaktadır.

Öğrenme konusunda bilmemiz gereken en önemli şey öğrenmenin eğitimden eğitimin ise bilgi aktarımından ibaret olmadığıdır. Öğrenmeyi kişinin herhangi bir kanaldan aldığı uyarılardan sonuçlar çıkarması, bunları kullanması, geliştirmesi ve böylece bir takım amaçlarına ulaşması şeklinde anlamamız gerekir. Böyle baktığımızda öğrenme becerimizin büyük ölçüde düşünme kapasitemize bağlı olduğu, Bu yüzden düşünsel kapasitemizi artırmaya yönelik çabalarımıza özel bir önem vermemiz gerektiği sonucuna varırız. Zaten koşulların sürekli değiştiğini göz önüne alırsak çoğu bilgi ve becerimizin bir gün önemini yitireceğini ama öğrenme becerimizin tam tersine giderek daha çok önem kazanacağını unutmamamız gerekir.

SONUÇ :

A. KİTABIN ANA FİKRİ :

Birey ve toplumun vazgeçilmez bir kaynağı olan bilginin elde edilebilmesi için öğrenme yeteneğinin belli bir seviyede olması veya öğrenme yeteneğimizin arttırılması gerekmektedir.

Düşünsel özelliklerimize göre öğrenmenin etkinliğini pratik yöntem ve yaklaşımlarla arttırabiliriz.

B. KİTABIN GETİRDİĞİ YENİLİKLER :

Öğrenmenin mantıki sırayla nasıl olduğu ve her basamakta öğrenme etkinliğini arttıracak ne gibi işler yapılabileceğini açıklamaktadır.

C. KİTAP HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER :

Kitap, öğrenme becerimizi nasıl geliştireceğimizi, doğuştan geldiği kadar öğrenmenin sonradan da geliştirilebileceğini göz önüne getirmektedir.

Doğrusunu bilip doğrusunu öğretmek görevini yürüten Sb./Astsb.lar öğrenme ve öğretmenin nasılını, etkin kullanabilmek 





Çatıdaki Rüzgar

Yazar : V.C.ANDREWS / Yayınevi : Altın Kitaplar Yayınevi

Chris, Carrie ve Cathy adlı üç gencin, annelerinin üzerlerinde kurduğu baskı ve öldürme girişimi karşısında evden kaçmasıyla başlayan yolculukları, çocukların üç yıl beş ay tavan arasında kapalı kalmaları, annelerine karşı kin beslemelerine neden olmuştur. Anneleri mirasa konmak için çocuklarını öldürmek üzere arsenik katılmış çörekleri çocuklara yedirir.

Annelerinden kaçtıktan sonra doktor Paul Sheffield’ in üç çocuğu yanına alır. Onların hastalıklarının tedavisini yapar ve bir baba şefkatiyle yanına alıp onları özel okullara gönderir. Yıllar geçtikçe doktor ile en büyük kız olan Cathy arasında yakınlaşma olur. Ayrı kaldıklarında büyük çöküntü içine girerler. Cathy’ in balerin olma arzusu onu Julian ile tanıştırır. Onunla aşk yaşarken asıl amacının annesinden öcünü almak olduğunu hatırlar. Annesinin genç eşi olan Bart’ı ayarlayıp kinini ve çektiği acıları aynen onada yaşatmaya çalışır.

Bir gün itirazda bulunarak “ben Catherine Leigh Foxworth’un bayan Winslow’ un ilk kocası Christopher Foxworth’ den olan büyük kızıyım. Herhalde babamın, annemin üvey amcası olduğunu ve evlendikleri için Malcolm Foxworth'un öz kızını mirastan yoksun bıraktığını anımsıyorsunuzdur. Ağabeyim Christopher şimdi doktor oldu. Bir zamanlar Cory ve Carrie adında ikiz kardeşlerimde vardı. Ama ikisi de öldüler ...”der On beş yıl önceki noel partisinde Chris’le ben balkondaki dolaba gizlenmiş sizleri izlerken ikizler kuzey kanadındaki odamızda uyuyorlardı. Oyun yerimiz tavan arasıydı ve asla aşağıya inmezdik.

Para annemizin yaşamına girdikten sonra biz istenmeyen sevilmeyen çatı fareleri olmuştuk. Cathy, Barta dönüp evet sevgilim ben karının kızıyım ve çalıştığım avukatlık firması, karının ilk evliliğinden dört çocuğu olduğunu öğrendiği takdirde her şeyi yitireceğinizi bilmektedir. Anne diye başlar.Donuk bir sesle Cary’nin cesedini ne yaptın der? Çevredeki tüm mezarlıkları dolaşıp kayıtları incelerler.1960 yılında Ekim ayının son haftasında sekiz yaşında bir çocuğun ölüp gömüldüğünü gösteren bir kayıt yoktur. Yutkunup yüzüklerini ışıldatarak ellerini ovuşturur “Ne yapacağımı bilemedim” diye fısıldar. “Daha hastaneye varmadan ölür. Birden bire soluk almaz olur. Kendimden nefret ettim. Onu öldürmek değil biraz hasta etmek istemiştim. Cinayetle suçlanabilirdim. Ben de bir hendeğe atıp üzerini yapraklar ve taşlarla örttüm” diye konuşur.

Foxworth malikanesinde çıkan yangında Bart ve büyükanneleri ölmüştür. Jory ve Bart isminde çocukları ile yaşamlarını sürdürmek için Californiya’da dört odalı iki banyolu evlerine gidip, eski evlerindeki yaşantılarından uzaklaşırlar. Cathy de annesinin kendilerine yaptıklarını çocuklarına yapmayacağını söyler.

Sonuç olarak küçüklüğünde insanların aile ortamları ve yaşantıları, anne ve babalarının çocukları üzerinde uyguladıkları yöntemler çocukların geleceğini etkilemektedir. Kötü uygulamalar çocukların zihninde bir hırs yaratıp aile yaşantısından uzaklaşarak ve ailesinden öcünü almaya kadar ve hatta kendi yaşantısında iyi bir geleceği garanti edemeyerek, özellikle kız çocuğu ise hayattaki kötü ve zor şartlarla uğraşıp, hayatı öğrenmek ve kişisel olarak düşük ve aciz hale düşmektedirler. Bu kitapta azimli ve hırslı olan Chris’in doktor, Cathy’nin ise balerin olması iyi bir olaydır. Yalnız bir kardeşten öte bir sevgili olarak görürler. Cathy’ ise kendini rüzgarın savurduğu istikamete bırakır ve birçok erkekle tanışıp, evlenir ama iyi bir yaşantısı olmaz. En son tekrar Chris’e dönmesi ise aile bağlarının önemini anlaşılır.




Dünyanın En Güzel Hikayeleri-3

Yazar : Fethi UN / Yayınevi : Altın Kitaplar Yayınevi

HAKKINI SAVUNMAK

Varlıklı bir bey yine kendisi gibi varlıklı bir kadınla evlenir. Bu kadından bir kız bir de erkek çocuğu olur. Bir süre sonra adam karısını kaybeder. Daha sonra varlıksız ve asaletsiz bir kadınla evlenir. Üvey anne çocuklarına karşı kötü davranışlar içine girer. Tüm bunlara dayanamayan oğlu yurt dışına kaçar. Baba oğlu ile irtibat kurar ve oğluna ihtiyaçlarını karşılayacak kadar para gönderir. Üvey anne ise buna karşı çıkar. Uzun süre birbirlerinden haber alamazlar. Bunun üzerine üvey anne kocasını oğlunun öldüğüne inandırmaya çalışır ve mirasının kendi öz oğluna verilmesini ister. Sonunda baba istemeyerek de olsa bunu kabul eder. Yine kocasıyla ile tartışırken kadın üvey oğlunun hayalini camda görür. Bundan çok korkan kadın ısrarlarından vazgeçer. Bir süre sonra kocasının şeytanla işbirliği yaptığını mahkeme kararıyla ispatlar ve kocasını tehdit ederek bir yıl içinde oğlundan haber gelmezse veya oğlu gelmezse şartı ile şahitler huzurunda anlaşma imzalanırken üvey oğlunun hayaleti görülür. Üvey anne baygınlık geçirir, şahitler vazgeçer. Dava bir daha açılmamak üzere kapanır. Oğlu dört yıl sonra Doğu Atlantik adalarından döner.

BAYAN VEAL’ İN GERÇEK ÖYKÜSÜ

Bayan Borgrave, Bayan Veal öldükten sonra hayaletinin onu ziyaret ettiğini iddia etmektedir. Bayan Borgrave saygın ve sevilen biridir. Varlıklı değildi ve kocası tarafından kötü hareketlere maruz kalmıştı. Bayan Borgrave ve Bayan Veal çocukluklarından beri arkadaşlardı ve her şeylerini paylaşırlardı. Yıllar sonra bir gün Bayan Veal’ in arkadaşları kendisini bir işe yerleştirirler. Bunun üzerine aralarındaki arkadaşlık ve görüşmeler giderek azalır. Bir gün Bayan Borgrave evde otururken Bayan Veal çıkagelir ve hasret giderirler. Bayan Veal bazı isteklerde bulunduktan sonra veda eder. Bir süre sonra Bayan Borgrave, Bayan Veal’ i görmek ister. Fakat ziyaretinden önce onun ölmüş olduğunu öğrenir ve bunu akrabalarına anlatır. Çoğunluk Bayan Borgrave’ nin söylediklerine anlattığı somut deliller doğrultusunda inanır. Bazı kesimler Bayan Borgrave’ nin adını kötüye çıkarmak isteseler de başarılı olamazlar.

BATAKLIKTAKİ MAHKUM

Pip ablası ile bataklık bir yerde yaşamaktadır. Annesini ve babasını hiç görmemiştir. Bir gün kiliseye yakın kasvetli, ürkütücü bir ortamda ağlarken iri yarı ayakları zincirli bir adam görür. Adam Pip’ i kollarından yakalar ve cebindeki ekmeği yer. Pip’ e yarın sabah zincirlerden kurtulmak için alet ve bol yiyecek getirmesini, yoksa kendisini yiyeceğini söyler. Çocuk adamı bir daha görmez.

GARİP MÜŞTERİNİN ÖYKÜSÜ

Marsholsea cezaevinde yatmakta olan bir mahkumun, sefalet ve yokluk içinde tüm beklentilerinin tükendiği yaşantısının öyküsüdür.

Her sabah karısı çocuğu ile hapishaneye gelir ve kocasını görmeden geri dönmez. Adamın karısı ve çocuğu sefillik içinde her gün hayatta kalmak için mücadele etmektedirler. Çok geçmeden çocuk yoksulluktan ölür. Bunun üzerine kadının kocasıyla kalmasına izin verilir. Yokluk içinde ceza evinde bir süre birlikte oldular. Fakat kadında yoksulluğa daha fazla dayanamayıp kocasının kollarında can verir. Karısını ve çocuğunu kaybeden adam kendisini bu hallere koyan insana karşı sonsuz bir öfke duyar ve intikam yemini eder. Bir süre sonra ölen babasının tek varisi olduğundan tüm mirasını alır. Ceza evinden çıkar ve borçlarını öder. Daha sonra ettiği yemini unutmayıp kendine çekidüzen verir. Hapishanedeyken hayallerinde sürekli olarak onlardan sorumlu olan adamdan intikam almaktaydı.

Bir gün deniz kıyısında otururken, boğulan birisinin yardım sesini ve aynı anda “oğlumu kurtarın” diyen bir babanın feryadını duyar. Koşarak adama yaklaşır ve adamın intikam alacağı kişi olduğunu görür. Adamın tüm yalvarmalarına karşın. Çocuğunun ölmesine göz yumar. Aylar sonra büyük masraflar yaparak adamın tüm varlığını elinden alıp borçları nedeniyle adamı tutuklatır. Fakat adam polislerin boşluğundan yararlanıp kaçar. Uzun uğraşlar sonunda adam sefalet içinde bir otelde yaşarken bulunur. Polis adamı yakalayacağı sırada adam kendini öldürür. O günden sonra avukat müşterisinden hiç haber alamaz.

BİR GECELİK ODA

Hikaye 1456 yılının soğuk bir kasım gecesinde bir grup serserinin içki içip, kumar oynayarak, şömine ateşinde vakit geçirmeleriyle başlar. Kumar oynayanlar arasında herkes Villo’ nun yazdığı şiiri dinlerken Montigyn bıçağını çıkarıp bir anda Theve’ nin göğsüne saplar. O anda oradaki herkesi darağacı korkusu sarar. Aralarında anlaşarak oradan ayrılmaya karar verirler. Cesedin üstündeki parayı paylaştıktan sonra oradan tek tek ayrılırlar. Şairin bir anlık boşluğundan yararlanan rahip şairin cüzdanını çalar ve aralarında anlaşarak ilk önce onu gönderirler. Şair korkuyla olay yerinden uzaklaşırken bir yandan da elindeki parayla güzel bir gece geçireceğini hayal eder. Karanlık sokaktan geçerken ayağı bir şeye çarpar. Soğuktan donmuş bir kadındı bu. Hemen kadının üzerindeki birkaç peniyi alır. Bu parayı cüzdanına koymak için elini cüzdanına atar. Ama cüzdanını bulamaz. Olay yerine dönecek cesareti de kendinde bulamaz o da manevi babası Rubin’ in yanına gider, ama Rubin onu kabul etmez. Soğuktan donmamak için bir çare düşünürken bir ışık görür ve her şeyi göze alıp kapıyı çalar. Kapıyı açan adam onu içeri alır. Adam yaşlı bir şövalyedir. Çocuğun kolundaki kandan şüphelenip çocuğa katil olup olmadığını sorar, çocuk da her şeyi itiraf eder. Yaşlı şövalye onu sabaha kadar ağırlar ve sabah kaderine terk eder.

BÜYÜCÜ JANNET

Peder Murdoch Soulis yıllardır kırsal bir bölge olan Dule vadisindeki Balweary adlı köyde papazlık yapmaktaydı. Sert bir mizaca sahipti. Kolej mezunu, eğitimli bir din adamıydı. Fakat köylüler Tanrının kolej mezunu papazı sevmediğine inanıyorlardı. Peder konuşmayı fazla sevmeyen inançlı biriydi. Köylüler pederin kendisini çekip çevirecek biriyle evlenmesinde hemfikirdi.

Ve Jannet adındaki kadınla evlenebileceğini düşündüler. Bazıları bunun uygun olmadığını Jannet’ in büyücü olduğunu düşünüyorlardı.

Bir gün köy kadınları Jannet’ in birine büyü yaptığını düşünerek Jannet’ i nehre atıp boğmak isterler. Fakat nehre yakın yaşayan peder, Jannet’ i kurtarır ve birlikte yaşamaya başlarlar.

Jannet konuşmayı sevmeyen fakat damarına basılınca kararan biridir. Peder Soulis sürekli çıktığı ve yazı yazdığı tepede akbabaların kilisenin üzerinde uçtuğunu görür. Bir anormallik olduğunu düşünerek oraya gider. Orada bir zenciyle karşılaşır. Zenci pederi görünce kiliseye kaçıp kaybolur. Peder zenciyi arar, fakat bulamaz. Bu olaydan sonra peder Jannet’ ten şüphelenmeye başlar. Bir gece peder ayak sesleri duyar. Hemen Jannet’ in odasına bakar ve Jannet’ in cesediyle karşılaşır. Hemen köylüye haber vermek için köye döner. Bir anda Jannet’ in cesedinin karşısında ayakta durduğunu görür. Peder “ölüysen mezara, şeytansan cehenneme dön” der. Gökten bir yıldırım Jannet’ in bedenine düşer ve şeytan Jannet’ i terk eder. Peder koşarak köye gider. Ve köylüler kendisinden önce bir zencinin oradan koşarak uzaklaştığını söyleyince, peder zencinin şeytan olduğunu ve Jannet’ in bedenine sahip olduğunu anlar. Bundan sonra söylentiye göre tanrı pederi affetmemiş, peder günlerce hasta yatıp sayıklamıştır.

SADIK DOST

Yeşil keten kuşunun su samuruna anlattığı dostluk hikayesi:

Zamanın birinde Hans adında çok iyi biri yaşarmış. Ve çok güzel bir bahçesi varmış. Bahçesinde çeşit çeşit meyveler ve çiçekler varmış. Hans’ın birçok arkadaşı varmış. Fakat en iyi dostu Hugh adında bir değirmenciymiş. Öyle samimimişler ki her gün bahçesinden geçerken çiçekler ve meyveler alırmış ve dermiş ki “dostlar birbiriyle her şeyini paylaşmalı” Hans da ne güzel iyi bir dostum var diye sevinirmiş. Köy halkı zengin değirmencinin Hans’a bir şey vermediğini düşünür ve buna bir mana veremezlermiş. Kış aylarında Hans aç kalmamak için eşyalarından bazılarını satarmış. Değirmenci ise zenginlik içersinde yaşarmış. Ve Hans’ a hiç yardım etmezmiş. Bir bahar zamanı değirmenci Hans’ı ziyarete gitmiş. Hans’ta ona kışın aç kalmamak için birkaç eşyasını sattığını söylemiş. En önemlisi ise el arabasını sattığını, bunun kendi işi için gerekli olduğunu söylemiş. Değirmenci de ona kırık el arabasını vereceğini söylemiş. Ama bunun karşılığında Hans’tan birçok şey almış. Ertesi gün Hans, değirmencinin karısı için doktor çağırmaya gittiğinde karanlıkta uçurumdan düşüp ölmüş. Bütün köy halkı çok üzülmüş. Değirmenci ise en çok ben üzüldüm. Çünkü kırık el arabasını ben şimdi kime veririm demiş. Bundan sonra cömert olup kimseye bir şey vermeyeceğim demiş.

BALIKÇI VE RUHU

Genç balıkçı her gün balığa çıkar ve geçimini balıkçılıkla sürdürürdü. Bir akşam vakti ağlarını toplarken çok güzel bir deniz kızının ağlarına takıldığını görür. Deniz kızına aşık olur ve deniz kızına evlenme teklif eder. Fakat deniz kızı bunun ancak kendi ruhundan uzaklaşarak olacağını söyler ve kaybolur. Balıkçı hemen bir cadıya gider. Cadıdan güçlükle de olsa ruhundan nasıl kurtulacağını öğrenir. Daha sonra balıkçı cadıdan aldığı kamayla dolunayda ruhundan kurtulur. Ve hemen deniz kızına koşar. Birlikte yaşamaya başlarlar. Kendisinden kurtulmak istemeyen ruhu, balıkçının peşini bırakmaz. Her yıl balıkçıyla buluşmak üzere dünyanın çeşitli yerlerine gider. Balıkçıyı bulduğunda hileyle balıkçının bedenine girer. Fakat kalbine ulaşamaz. Bunun üzerine deniz kızı balıkçıdan ayrılır ve aylar sonra cesedi kıyıya vurur. Balıkçı deniz kızının cesedinin yanına uzanır ve kendisini ölüme terk eder. Köyün papazı önceleri onların günahkar olduğunu düşünerek kutsamaz. Fakat bir zaman sonra yaptıklarının yanlış olduğunu düşünerek tüm perileri, deniz kızlarını ve balıkçıyı kutsarlar. Hepsi huzura kavuşur.

BAY PETRİCK’ İN KARISI

Geçen yüzyılların birinde Petrick adında bir adam yaşarmış. Bu adam asalet ünvanı sahiplerine borç verir ve sonra hileyle malikanelerini ellerinden alırmış. Böylece sayısız malikane sahibi olmuş.

Petrick’ in oğlu ölmüş ve iki torunu kendine kalmış. Torunlarından büyük olanı fakir fakat çok güzel bir kızla evlenmiş. Zaman içinde bir oğlan sahibi olmuş. Karısı doğumdan hemen sonra hastalanmış. Öleceğini anlayınca kocasını yanına çağırıp ona doğurduğu çocuğun babasının o olmadığını asilzadelerden birisi olduğunu söylemiş. Büyük torun karısını çok sevdiği için çocuğu malikaneye yerleştirip kendisi normal bir hayat sürmüş. Ara sıra malikaneye gidip çocuğu görürmüş. Bu sıralarda bay Petrick vasiyetini hazırlamış. Bu vasiyette mirasın büyük torunu ve onun oğluna, daha sonra da küçük torununa kalacak şekilde hazırlamış. Bunu öğrenen büyük torun hemen Petrick’ in yanına gidip çocuğun babasının kendisi olmadığını söylemiş. Bunun üzerine Petrick vasiyeti değiştirmiş. Eski vasiyeti alan büyük torun oradan ayrılmış. Birkaç ay sonra Petrick ölümüş. Büyük torun zaman geçtikçe çocuğu sevmeye başlamış. Bir gece eski vasiyetle yeni vasiyeti değiştirmiş. Namuslu olan büyük torunun kalbi pek rahat değilmiş.

Aylar sonra bir gün bir doktorla karşılaşmış. Tesadüfen doktorun, ölen karısının ailesinin doktoru olduğunu öğrenmiş ve hemen olayı anlatmış. Doktor bu ailedekilerin gerçek olmayan hayalleri gerçekmiş gibi anlattığını söylemiş. Büyük torun uzun araştırmalar sonucunda bunların hastalıktan olduğunu ve çocuğun kendi çocuğu olduğunu öğrenmiş. Artık vicdanı rahattır.

SAHTE ŞAFAK

Günlerin birinde bir yerde iki kız kardeş yaşardı. Bu iki kız kardeş birbirinden hiç ayrılmazdı.

Büyük kız kardeşe evlenme teklif etmeye karar veren bir adam, bu ikisinin ayrılmadığını ve birine bir şey dendiğinde, onu övdüğünde diğerinin darılacağını biliyordu. Bu adam biraz garipti. Erkekler adama pek değer vermediği halde kadınların göz bebeğiydi. Kızlar ile bu adam devamlı birlikte gezer ve çevresindekiler tarafından bu adamın hangi kıza evlenme teklif edeceği merak edilirdi. Havalar ısındığında herkes yaylaya çıkarken guruplar halinde piknikler düzenlenirdi. Bu pikniklerde genç kızlar evleneceği erkeği seçerlerdi. Yine bu pikniklerin birinde bir kum fırtınası çıkar. Bu piknikte adam ve kız kardeşler de vardır. Kum fırtınasının olduğu sırada adam büyük kız kardeş diye yanlışlıkla küçük kız kardeşe evlenme teklif eder. Daha sonra büyük kız kardeş feryatla oradan kaçmaya başlar. Peşinden başka bir adam koşar ve büyük kız kardeşi yakalayıp getirir. Sonra buna evlenme teklif etmek isteyen adam herkesin önünde büyük kız kardeşi öper. Etraftakiler adamı doğru seçiminden dolayı alkışlar ve yaylaya gidilir.

New Page 2

Pause / Play

 
 
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
 
 
 


 
 
   
 
 


MANGA

GRUP 4 YÜZ

HEPSİ

GRUP HEPSİ FAN

www.trabzonluozcan.tr.gg

 
 
 

::İngilizce::

::Coğrafya::

::Edebiyat::

::Matematik::

::Tarih::

::www.trabzonluozcan.tr.gg::

GENÇLER İÇİN

::Seni seviyorum::

::Ceza Resimleri::
ceza, rap

::Milli Takım::

::Sagopa Kajmer::

GENÇLER İÇİN

::www.trabzonluozcan.tr.gg::

GENÇLER İÇİN

::Fenerbahçe::

::Galatasaray::

::Beşiktaş::
Beşiktaş

::Fetih Marşı::

GENÇLER İÇİN

::www.trabzonluozcan.tr.gg::

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol